Karabük, Bartın, Kastamonu, Sinop Turu Bölüm 3: Kurucaşile – Gideros

Amasra’dan yola çıktık, sahil yolunu takip ede ede Gideros gidecek, orada mola verip biraz deniz keyfi yaptıktan sonra akşam Cide’de konaklayacaktık.

Amasra’dayken bize, Gideros yerine Çakraz’a gitmemiz tavsiye edilse de isminden midir ? Bilinmez biz dümenimizi Gideros’a göre ayarlamıştık. Bol virajlı ancak virajlarından daha bol manzaralı bakir yollardan geçerken, kafamıza esen herhangi bir yerde duraksamayı ıskalamıyor. Zaman baskısını, bir yerden bir yere yetişme telaşesini sıfıra indirgiyorduk.

İşte tam da o anlardan birinde, Kurucaşile üzerinden geçerken neredeyse Sinop’a kadar tüm sahil şeridine hakim bir tepede kurulu, instagram hesabı “seyirtepee” olan “kahvekokuluev” mahlasını kullanan mekana rastladık. Gerçekten çok sıcak ve samimi olan işletme sahibinin reklamını yapmadan yazımı yazamazdım. Dışarıdan özel mülk mü yoksa halka açık bir işletme mi olduğu tam olarak kestirilemiyordu. Herhangi bir tabelasının olmaması özel mülk olduğuna dair kanıları kuvvetlendirirken, bahçesinde bir çok masa oluşu tersi görüşü destekeler nitelikteydi. Bu tartışmaya hiç girmeden eyleme geçtik ve belki hayatımızın en güzel mola yerinde, en güzel çayını, en güzel manzarasına karşı yudumladık. Ruhunu alıp doğayla harmanlayan o sert rüzgarın insanın cildinde bıraktığı o özgürlük hissi, hala taptaze olarak hafızalarımda. İşletmenin sahibi hanımefendi oldukça dışa dönük ve konuşkandı, orada geçirdiğimiz iki saatin nasıl geçtiğini anlamadan ayrıldık.

KAHVE KOKULU EVDEN BİR KAÇ KARE

Yumuşak içimli bir kahvenin boğazda akıp gitmesi gibi kıvrımlı yollarda yumuşak yumuşak gidiyorduk, derken önümüzde Gideros tabelası belirdi, her zaman ki heyecanımızla ilk gördüğümüz tabeladan sola saptık. Yolun sonunda bizi güzel bir balık restoranı bekliyordu ancak çok geçmeden anladık ki gitmemiz gereken yer burası değil, buranın karşısıydı. Çevik bir iki direksiyon hareketi ve manevra ile geldiğimiz yoldan geriye doğru çıktık ve 200 300 metre ilerideki diğer Gideros tabelasından tekrar sola saptık. Sağlı sollu park etmiş arabalar, doğru yere geldiğimizin sağlamasını yapıyordu sanki.

Gideros, ilk girişindeki küçük camisi, birkaç evden oluşan yerleşim yeri, olağanca bakirliği ve çarşaf gibi dümdüz berrak suları ile içimizi ısıtmıştı.

Tüm zamanlarda önemini koruyan eşsiz bir güzellik olan Gideros’un tarihi binlerce yıl eskilere dayanıyor, özellikle doğal olarak korunaklı bir koy olması, onu tüm büyük uygarlıkların göz bebeği yapıyor.

Biraz vasat bir işletme olan kafe lokanta arası sahildeki tek mekanda birer gözleme yiyerek telefonlarımızın şarj olmasını beklerken, kimi suların üzerinde yüzen kimi kayalarda güneşe sen mi büyüksün ben mi büyüğüm pozları veren ördekleri izliyorduk.

Daha sonra yanımıza Gideros’lu Murat geldi, kendine has uslubu, atikliği ve muhteşem hikaye anlatıcılığı ile bize tekne turu tanıtımı yaptı, küçük tur, orta tur, büyük tur, binlerce pazarlama çalışanı olan, milyonlarca usd pazarlama bütçesi olan global firmalardan çok daha pratik bir şekilde bizi etkilemeyi başarmıştı. Onların ulaşamadığı kadim bilgi fakında olmasa da onda fazlasıyla vardı, insanları ikna etme sanatının tüm inceliklerini bünyesinde barındıran sihirli bir reklam makinesiydi sanki.

Murat’ın teklifini düşüneceğimizi söyleyerek 15-20 şezlongun olduğu plaja doğru koyulduk, şezlonglarımızı kiraladıktan sonra denize girdik, gerçekten deniz harikaydı. Karadeniz’in neredeyse tatlı su kıvamındaki buz gibi suları hem yüzerken size zindelik veriyor hem de sonrasında en ufak bir rahatsızlık vermiyordu. Birkaç saatlik deniz sefasından sonra Murat’ın teklifini tartışmaya başladık. Hiç hesapta olmayan güzel bir deneyim olabilirdi takayla açılıp Gideros’un girişinde ve yakın çevresindeki, kale kalıntıları, liman kalıntıları ve hamamı görmek bize bir şey kaybettirmezdi.

Gideros’lu Murat’a da buradan tekrar selam olsun, kulakları çınlasın, bizi neyle karşılaşacağımız hususunda en ufak bir şekilde bile uyarmamıştı, ayrıca Instagram’dan yazmamıza rağmen, çektiği videoları hala göndermedi. Gideros koyunu muhteşem bir havuza çeviren kayalıkları geçer geçmez, Karadeniz’in azgın dalgaları ile kucaklaşmamız bir oldu, çok iyi yüzme bilen orti ve kıtalar arasını yüzerek geçebilecek seviyede yüzme bilen ben, tüm bu özgüven patlamamıza rağmen, adrenalin doruklarına saniyeler içerisinde ulaşıp, ne yapacağımızı bilemez halde, melül melül birbirimize bakar olmuştuk. Bu deneyime en yakın bir deneyimi, Mumbai’de ters şeritte giden tuktuka bindiğimde yaşamıştım zannedersem.

Hiçbir güvenlik önleminin, can simidinin, emniyet kemerinin olmadığı, herhalde takadan düşersek herhangi birinin bizi kurtarma şansının milyonda bir olduğu bu ortamda korku, heyecan ve mutluluk birbirine karışıyordu. Kendimizi Murat kaptanın ustalığına, anlatımına bırakıp tadını çıkartmaya başladık ve de gerçekten tarifsiz bir keyif alıyorduk ancak bu demek değildi ki korkumuzdan, adrenalimizden bir şey kaybetmiştik bilakis her bir dalga vuruşunda, her bir alabora tehlikesi geçirişimizde ki tekne 10 -15 sn de bir alabora tehlikesi geçirmekteydi. En nihayetinde korkunun, hayretin, şaşkınlığın baskın olduğu bu 40-50 dakikalık açık Karadeniz deneyimi, ömür boyu anlatacağımız tatlı bir anıya dönüşmüştü. En gelişmiş eğlence parklarındaki rollercoasterlara binsek, bu kadar adrenalin salgılayamazdık.  Gideros’a giderseniz tekne turu yapmayı sakın ihmal etmeyin.

GİDEROS’TAN BİR KAÇ KARE BIRAKALIM

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s