Transhumanizm üzerine bir şeyler yazma fikri, 2019’un sonlarında ufaktan kafamda belirmeye başlamıştı. Hatta pandemi döneminde okuduğum, beni oldukça etkileyen Öznur Karakaş çevirisi kitaplardan biri olan, Mark o’Connnell’in 2018 Wellcome kitap ödüllü “Makine Olmak” kitabına atıfta yapma planlarım vardı.
Ancak şu ana kadar konuya bu açıdan gireceğim hiç aklıma gelmezdi. Üzerimdeki etkisinin hala devam etmesine, olayın üzerinden sadece saatler geçmesine rağmen, yazmadan yatmayacaktım, yatsam da uyuyamayacağım aşikardı.
Yakın dostlarla pandemiye rağmen bir kafede gelecek planları üzerine hasbihal halindeyken. Yakınlarımızdan “help me help me” şeklinde birkaç haykırış geldi. İngilizce ders ve kitaplarında sıklıkça yeri geçen iki boyutlu bu kelimler daha önce hiç bu kadar dokunaklı, gerçekçi ve çok boyutlu gelmemişti. Kafede görevli arkadaşa biri yardım mı istiyor ? Ses nereden geliyor ? gibi sorular sorup cevaplar aramaya başladığımız noktada büyük bir gürültü ile yerimizden sıçradık.
Maalesef kafenin yanında bulunan otelin 6. Katından 20 li yaşlarındaki bir genç atlamıştı, düşmüştü ya da itilmişti. Maalesef kafenin arka penceresi; olay yerini, tüm vahşetiyle, tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu.
Hala can çekişen bedenin istemsiz cılız hareketleri, etrafa yayılan kanlar, polisler, olay yeri, savcılık, meraklı kalabalık ve olaya şahitlik edenlerin yüzlerindeki acı hala gözümün önünde. Cansız beden düştüğü yerde saatlerce bekledi, işin uzmanları çeşitli ölçümler, araştırmalar örnek ile gerekli tüm çalışmayı titizlikle sürdürdü. Yabancı uyruklu olan genç maalesef vefat etmişti, ne acıydı bir insanın bu şekilde ölümüne şahitlik etmek ve ne zor meslekler vardı ? Kimse sevmese de birileri tarafından yapılması gereken.
Sadece olay yerinde yaşanılanlar, insanların tepkileri ve ölümle yaşamın dans ederek devam ettiği bu sahne üzerine daha da çok yazmak istemiyorum.
Bu sahneyi düşünürken aklıma bazı sorular geldi ? Acaba biz isanlara, gerçekten transhumanistlerin dediği gibi bu beden artık çok mu ilkel geliyordu ? Acaba yukarıda atıfta bulunduğum kitabın satır aralarında geçtiği gibi, bize et çok büyülü bir şey gibi mi geliyordu ? Black Mirror’ın bölümlerinde sıkça karşımıza çıktığı gibi, bizim artık bu beden kısıtlarından kurtulma zamanımız gelmedi mi ?
Bugünkü olaya kadar transhumanizme bakış açım ; gelişen teknoloji ile bedenimizi geliştirebileceğimize, ilkel örneklerimiz olan kalp pilinden, diş implantına, akıllı saatimizden, cep telefonumuza zaten bu geçişin hissettirmeden yavaş yavaş başladığını artık teknolojik desteklerimiz, teknolojik yazılımsal uzuvlarımız olmadan yaşamayacak noktaya geldiğimizi düşünüyordum. Asıl devrim belki ara yüzlerin ortadan kalmasından sonra başlayacaktı hatta düşünceme göre.
Ancak bugünkü olay bana daha önce sormadığım şu soruları sordurdu. Acaba hayalleri, yaşayacakları, sevdikleri olan bu kişi kaza ile düştüyse ? Ve yarım kaldıysa tüm hikayeler ve sırf bu elzem olay, o biyolojik bedene bağımlı olduğu için gerçekleştiyse, o zaman bizim bu bedenden kurtulma zamanımız gerçekten gelmemiş miydi ? Eğer o beden yerine siborg bir beden olsaydı hala aramızda olur muydu ?
Acaba biyolojik bedenden kurtulduğumuzda kazalarda ölenler artık kurtulabilecek miydi ? Ya da bir depremde üzerine binlerce tonluk yığınlar çöken kişi hala aramızda olabilecek miydi ? Ya da bizi kısıtlayan bu dünyanın dışında da yaşayabilecek miydik ?
Ya da tüm bunlar süreçleri geciktirse de insan eninde sonunda bir vesile ile ölecek miydi ? Ya da ölümsüzlüğe açılan kapıların aralanma ihtimaline yaklaşmıydık ? Adına ister transhumanizm diyelim ister başka kavramları kullanalım bir dönüşüm içerisindeydik, insan oğlunu iyiye mi götürecekti yoksa sonunu mu hazırlıyordu bilemiyorum ancak ülkemizin gündelik koşturmacasından kurtulup en azından bir kısmımızın kurtulup doğru soruları sorması, doğru hayalleri kurması ve harekete geçmesi gerekiyor. Çünkü biz yapsak da yapmasak da dünyada birileri bu soruları soruyor, yetinmiyor eyleme geçiyor, dönüşüm çoktan başladı bile.
Elzem olay kaza değil de intahar da olabilirdi, insanların kendini öldürme hakkı var mıydı ? Transhumanizm ne kadar gelişirse gelişsin, insan oğlu zamanı geldiğinde fişini çekecek bir yolu her zaman bulacak mıydı ? Japonyadaki gibi intahar ormanları daha da çoğalacak mıydı ? Bilmiyorum .
Bildiğim tek şey insanoğluna, düşerek, yanarak, depremden, selden, vurularak ölmek yakışmıyor. Bu biyolojik bedenlerin zayıflıklarının, kısıtlılıklarının bertaraf edilmesinin zamanı geldi belki de ?
Acaba siz insan sonrası insana ki artık insan denir mi ne kadar hazırsınız ?