Büyük bir keyifle, dolu dolu geçen Safranbolu sergüzeştinden sonra rotamızı Amasra’ya çevirdik. Bartın’ı geçtik, bir an şehir merkezine uğrayalım mı ? diye tereddüt ettiysek de yorgunluğun yavaş yavaş kendini hissettirmesi ile Amasra’ya doğru yolumuza devam ettik, yolda ilerlerken küçük bir Amasra tabelası gördük ve oradan ilerlemeye başladık. Yolda sadece bizim oluşumuz, yolun biraz da bakımsız olması bende bazı şüpheler uyandırdıysa da yanlış yoldan daha doğrusu eski Amasra yolundan, Kuşkayası’nın olduğu yerden şehre geldiğimizi bir gün sonra öğrenecektik.
Memleketimizdeki yönlendirme tabelalarının ne denli doğru sürücülere yardımcı olacak şekilde yerleştirildiği hususunu pas geçip, Amasra’ya girişimizde şoku anlatmaya çalışacağım. Tur felsefemiz ilk günden ağır bir darbe alacakmış gibi duruyordu. Şehir hınca hınç insan ile doluydu. 06 nolu plakaların yoğunluğu ilk etapta göze çarpıyordu.
Safronbolu’da doksan metreden bizi radara alıp önümüze atlayan butik otelciler burada yüzdoksan metreden geldiğimizi anlıyor ve tüm kapıları kapatıyorlardı. Ortalama 100 TL olan kişi başı kahvaltı dahil odalar, burada 400 TL ye kadar çıkmaktaydı.
Evet şehir çok güzeldi, bunu hissettiriyordu ancak böyle bir kalabalık böyle bir esnaflık beklemiyorduk. En sonunda kendimize uygun bir yer bulduk fiyatta pazarlıktan sonra Cumartesi günü 250 tl iki kişi bir odada kalmayı ayarlayabilmiştik ki o anki şartlar için çok büyük bir başarıydı.
İstanbul’un dışında otopark bulmanın bu kadar zor olabileceği bir yer hayal etmezdim. Cumartesi akşamı Amasra’da otopark bulmak ve araba ile dolaşmak Cumartesi öğlen Mahmutpaşa’da araba kullanıp otopark bulmakla eşdeğerdi hatta beklentiniz bu yönde olmadığ için hissettirdiği çok daha fenaydı.
Otel,trafik, park yeri gibi zorluklardan sonra resepsiyonda birkaç dakika soluklanma şansımız olmuştu. Otel sahibi ilk andan itibaren farklı bir elektrik yayıyordu sanki anlatacakları yaşanmışlıkları vardı da konuya girmek için bizden icazet istiyordu. Böyle bir durumda o icazeti vermemek varoluş sebebimize tezattı tüm yorgunluğu bir kenara bıraktık ısmarlanan çaylar eşiliğinde muhabbete daldık.
Kendisi Amasra, Ankara’nın denizi esnaf genel olarak bu yoğun ilgiden şikayetçi ancak ben memnunum gerçi onlar da riyakarlık yapıyorlar bize parayı Ankaralılar kazandırıyor. Özellikle haftasonu burası tatlı kaçamak yapmak isteyenlerin en gözde rotası Cuma akşamından bayi toplantısı bahanesiyle Ankara’dan ayrılanlar soluğu burada alıyorlar. Şimdi bütün bir şehri zan altında bırakmak bize yakışmaz ama yaşadıklarımız otelci abimizin anlattıkları ile birebir örtüşüyordu.
Ne zamandır bu işte olduğunu sorduğumuzda asıl ve derin konulara da giriş yapmış olduk. Hepsine burada girmek bizi konudan oldukça saptıracaktı ancak bir paragraf ile de olsa kendisinin Tarih Öğretmenliği bölümünden mezun olduğunu 10 sene atanmak için beklediğini KPSS’ye girmekten dirseklerinin aşındığını, fabrikalarda işçilik, idari işler memurluğu gibi dönemsel işlerde çalıştıktan sonra 2 senedir ev erkekliği yaptığını en son radikal bir karar ile bir arkadaşının desteğini de alarak otel işletmeciliğine geçtiğini anlattı. Yaşından çok daha büyük gösteren ifadesi, saçlarına sakallarına düşen aklar, anlattığı zorluklardan çok daha fazlasını yaşadığını gösteren bakışları şimdi adını koyamadığımız hislerimize tercüman oluyordu. Ülkemizde yaşanan yüzbinlerce trajediden birini derinlemesin dinledikten sonra odamıza doğru koyulmuştuk.
Yarın sabah Amasra keşfetmemiz için bizi bekliyordu bu heyecanla ama heyecandan çok daha fazla sabah 05:00 den beri yollarda olmanın yorgunluğu ile uykuya dalmıştık.
Amasra’nın Roma,Bizans,Venedik,Ceneviz,Osmanlı ve daha binlerce yıl öncesindeki dönemlere kadar uzanan tarihinden esintileri, bu şirin gezmesi kolay, keyifli müzede görebiliyorsunuz. Amasra’ya kadar gelip bu müzeyi ıskalarsanız ileride büyük pişmanlık yaşarsınız benden söylemesi.
Amasra Müzesi’nden Kareler
İlk şokun ardından muhteşem doğası, eşsiz manzarası ile Amasra size çok keyifli yürüş yolları sunuyor. Yollarda yürürken hem zaman içerisinde kayboluyor hem de tatlı hülyalara dalıyorsunuz. Pazar günü öğleden sonra yavaş yavaş kalabalıklar da azalmaya başlıyor. Öğle yemeğinde tercihimiz pide olurken, sokakta bulduğu tatlı,tatsız,taze,bayat,tuzlu,tutsuz her şeyi yemeye alışkın İstanbullular olarak her yediğimiz yemek bize eşsiz bir lezzetmiş gibi geliyordu ya da gerçekten öyleydi. Pideci abimizden akşam için tüyo aldığımızda; oranın yerlisi olarak kayıtsız şartsız Mustafa Amca’nın yerine gitmemizi bize önerdi. Şehri bir kaç kez daha turladıktan sonra denize girme ile hamama gitme arasında ikileme düştük. Gerçekten bir insanın hayatta düşebileceği en nadir ikilemlerden birisiydi.
İşin trajikomik kısmı o kadar Bursa’da, İstanbul’da hamamların arasında yaşamamıza rağmen o ana kadar hamama gidip kendimize bir kese attırmamış olmamızdı. En sonunda denize girmek yerine Bartın’a gidip orayı keşfetmek, hamama girmek sonrasında ise gelip Mustafa Amca’nın mekanında geceyi sonlandırmak hususunda mutabakat sağladıktan sonra Bartın’a doğru yola koyulduk. Küçük huzurlu,sevimli ve düzenli bir şehirdi. Hamama girip terledikten sonra Amasra’ya doğru yola çıktık bu sefer doğru yoldan gitmiştik çok daha kısa sürmüştü. Hamam mevzusuna girmiyorum sadece hamam kese masaj toplam kişi başı 50 TL’ydi.
Mustafa Amca’nın yeri anlatıldığından ne bir tık eksik ne bir tık fazlaydı kesinlikle övgüyü hakeden muhteşem salatası, bilgili bilinçli Atatürk kravatlı ve dövmeli personeli ile size nezih bir hizmet sunan denizin esintisini iliklerinize kadar hissettiğiniz harika bir mekandı. Balıkları da çok lezzetliydi ancak salata ile arası pek olmayan biri olarak ben bile salatayı nefes almadan yedim.
Amasra’da 2 gün kaldıktan sonra istikameti, Gideros,Cide,Sinop istikametine çevirip tekrardan yollara düştük.