Covid ile birlikte gündelik hayatımız, inanılmaz bir şekilde dönüşüme uğradı. Sonrasında bu dönüşüm nasıl devam edecek ? Eskiye hızlı bir geri dönüş mü olacak yoksa artık o geri dönülmez eşiği çoktan aştık mı ? Hep birlikte göreceğiz. Çeşitli platformlarda online olarak sevdiklerimizle görüşmeye alıştık ama yine de aynı atmosferi paylaştığımız yüz yüze görüşmelere büyük özlem duyuyoruz. Muhtemelen normale döndüğümüzde kafelerde, evlerde buluşmalarda büyük bir patlama yaşanacaktır.
Zaten yakın gelecekte beklenen mikromobilite dönüşümü, Covid etkisi ile gerçekleşmiş oldu. Yapılan araştırmalar fosil bazlı araçları, yani mevcut arabalarımızı %40 oranında 0-8 km mesafeleri katetmek için kullandığımızı gösteriyor. İşte tam da bu mesafeleri kat etmek için farkında olmasak da büyük bir dönüşüm de ulaşım araçlarında yaşanıyor. Birkaç yıl önce İstanbul sokaklarında seyrek de olsa görmeye başladığımız elektrikli scooterlar, elektrikli bisikletler, elektrikli motorlar Covid etkisi ile hızlıca sayılarını, bilinilirliklerini arttırdılar.
Hem toplu taşıma kullanmak istemeyen bireyler, hem de hızlı ve ekonomik ulaşım alternatifleri peşinde koşan yenilikçiler, bu değişimin öncüsü oldular. Geniş aileler ve belli bir yaşın üstündeki kişiler için hala bazı kısıtları olsa da toplumun büyük bir kesimi için çok önemli bir ulaşım alternatifi olarak hayatımızda yer almış oldular. Gerçi bu araçlara sadece ulaşım alternatifi olarak bakıp, onların varlıklarını ulaşım fonksiyonu ile kısıtlamamak gerekiyor, bir bisiklet, bir kaykay, bir paten gibi onları kullanmak da çok keyifli ve eğlenceli, yakın gelecekte özgeçmişlerine hobi olarak elektrikli scooter kullandıklarını yazan binlerce kişi ile karşılaşacağımıza eminim.
Bu dönüşümün farkında olan resmi kurum ve kuruluşlar da çeşitli düzenlemeleri tartışmaya açtılar bile, bu da mikromobilite araçların covid sonrası hayatımızda da bizimle beraber olacaklarına dair önemli bir kanıt niteliğinde.
Çevre dostu bir teknoloji kullanmaları, mevcut ulaşım araçlarına göre inanılmaz ekonomik oluşları onların cazibesini daha uzun yıllar yukarıda tutacaktır. Ancak bir an önce kullanıma yönelik alt yapı süreçlerinin tamamlanması ve kuralların netleşmesi gerekiyor. Özellikle güvenlik anlamındaki büyük sorumluluk bizlere düşüyor, hız limitlerine dikkat etmeyi, kaskları, koruyucu ekipmanları kullanmayı bu işin olmazsa olmaz ön şartı olarak görmedikten sonra istenmeyen durumlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Mikromobilite gerçeği karşısında daha fazla kayıtsız kalamayacağım ile yüzleşince ben de kendime bir elektrikli scooter alarak bu dünyanın içerisine girmeye karar verdim. Yıllardır bu konuların içerisinde yer alan motorsiklettir, elektrikli scooterdır, tek tekerdir alayını deneyimleyen yakın dostum Hakan’a nereden almam, nereden başlamam gerektiği hususunu danıştım.
Kendisi hiç tereddüt etmeden beni Hergeleye yönlendirdi. İsmi de hoşuma gitmişti Hergelenin, sonra bir grup İTÜ’lü genç girişimci mühendis tarafından kurulduğunu öğrenince, hiç düşünmeden buradan başlamaya karar verdim. Gençlerimiz yazılımı kendileri geliştirip, ürünün montajını kendi atölyelerinde, kendi elleri ile gerçekleştiriyorlardı. Maalesef kritik elektronik aksamlar ve piller yurt dışından geliyordu. Ülke olarak ithal girdi olmadan üretim yapabilme sevdamız, burada da yarım kalıyordu.
Belki sanayi alanında treni kaçırmıştık ancak hala tam olarak kaçırmadığımız ülke olarak odaklanmamız gereken belki de en öncelikli alan hala elimizden kaçmamıştı, Hergele, hiçbir dış kaynak kullanmadan kendi yazılımını kendi geliştiriyordu. Binlerce genç yazılım alanında daha fazla destek daha fazla imkan bekliyordu, devletin, kuluçka merkezlerinin bu gençleri maddi olarak daha fazla desteklemesi ülke adına alacağımız en doğru aksiyonlardan birisidir hiç şüphesiz.
Ve sonunda Hergeleme kavuşmuş, yüzüme umarsızca dokunan rüzgarın verdiği sonsuz özgürlük hissi ile bir yerden bir yere yetişme telaşesi olmamanın huzurunu yaşayarak kullanmaya başlamıştım. Ulaşım aracı olmalarının yanında, inanılmaz bir eğlence ve hobi araçları olduklarına gerçekten ikna olmuş, bizzat deneyimlemiştim.
Birkaç gün sonra pilim bitmeye yakın olunca, Hakan’a danıştım, pilini nereden şarj edeceğim. O da zaten yarın buluşacağız getir birlikte şarj eder hem de birlikte süreriz dedi.
İnanılmaz güzel, kullanıcı dostu hazırlanmasına rağmen kullanım talimatlarını okumamış onun yerine Hakan’ın yönlendirmeleri ile ilerlemeyi çok daha konforlu bulmuştum. Ertesi gün Hakan ile buluştum henüz pilim bitmediği için mikromobilite araçların keyfini çıkarttık daha sonra benim Hergele’nin şarjını doldurmak için ofise gittik. Hakan, ön tarafta süspansiyon sisteminin arkasında ahşap deckin altında şarj yeri var oraya güç adaptörünü takabilirsin dedi, elimi uzattım bir kablo kanalı geldi ancak güç adaptörünün ağzına uygun bir yer yoktu. Sonra Hakan dur sen bulamadın acemisin dedi, ben eğilip bakayım Hakan eğildi baktı şaşırdı ya burada bi kablo kanalı pabucu var seninki muhtemelen yere düşmüştür (varsayımlar), ben haftaya benimkini Hergele atölyeye bakıma götüreceğim seninki de götürelim dedi.
Peki dedim ve Hergelemi arabanım bagajına koyarak bir hafta bekledim, beklenen gün gelmişti. Hergele atölyesine gittiğimizde arkadaşlar bizi çok dostane, çok sıcak karşıladılar. Sanki uzun yıllardır tanıdığım dostlarımla bir araya gelmişim gibi mutluydum.
Onlara durumu anlattık. Onlar önce bir Hergeleyi yukarı tezgaha kaldıralım dediler. Yukarı tezgaha kaldırdık sonra biz bakın burada güç adaptörünün yeri yok dedik. Sonra kahkahalarla bize cevap verdiler tabi ki yok biz müşterilerden gelen geri bildirimler neticesinde onun yerini değiştirdik yeni modellerde arka tekerleğin hemen sağında bakın bakılınca nasıl da kolayca görünüyor ayrıca kullanım kılavuzunda da bu bilgi yazıyor dediler. Sonra Hakan ile birbirimize bakıp uzun uzun kahkahalar attık.
İşte hikayemiz tam da bu noktada iş dünyası ile kesişiyor, zaman zaman iş körlüğü tuzağına düşüyoruz, sanki her zaman güç adaptörü ön tekerlekte olacağını varsayıyoruz, Hakan gibi o işi bilenlerin her söylediklerini doğru varsayıyoruz, onun gibi varsayım tuzağına düşüyoruz, üstelik bakış açımızı değiştirmeyi de kendimize bir külfet atfedip olaya farklı açılardan bakabilmeyi hiç denemiyoruz.
Bir problemle karşılaştığımızda ona farklı açılardan bakabilmeyi alışkanlık haline getirmeli, varsayımlara dayalı aksiyon almaktan imtina etmeli, konform alanımızı bozup, biraz efor sarfedip elimizdeki bilgileri hazmetmeli, tüm parametreleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmeden sonuca varmamalıyız.